12 Haziran 2011 Pazar

şeytanla bir olmuş gibi gibi

yıllardan 2001, günlerden pazartesi ve ben beşinci sınıfa geçmenin tarifsiz mutluluğunu yaşamıyordum tabi ki. ne gereksiz şeydi o öyle, olmasındı. bir yaş daha büyüdüğünü sınıf geçtiğinde idrak eden bir çocuk olarak henüz 11 yaşımda olmama rağmen girmiştim işte o her kadının içinde beslediği yaş bunalımına. offffdu, amannndı. derken kapı açıldı ve ne göreyim: sınıf öğretmenimiz ve bir çanta!


ama bu çanta kumral ve yeşil gözlüydü. yani beyler bayanlar çok yakışıklıydı, göz ayrılmıyordu. ve ben, işte o gün ilk görüşte aşkı tatmıştım.



öğretmenimiz onun nereden geldiğinden, babasının ilçe jandarma komutanı olduğundan, hatta soyadının öyküsü gibi bilimum gereksiz şeyden bahsederken ben onu gözlerimle yiyordum. adeta bir 'ya benim olucağn, ya kara torpağnnn' mesajı veriyordum. ya da belki ilk kez böyle bir çift göz gördüğüm için mavi ekran da vermiş olabilirim ama konumuz bu değil.



derken günler günleri, aylar ayları kovalamış ve ben sınıfa yeni gelen bu yağuşukluyla nasıl becerdim bilmiyorum ama bildiğin kanka olmuştum. artık öğle yemeklerinde ve akşam çıkışlarında eve genelde birlikte gidiyorduk. ama ben sınıfın çalışkanı olmanın verdiği havayla aşkımı belli etmiyor, adeta bir yeşilçam yıldızı gibi rol kesiyordum, kanka ayağına yatıyordum. 

 
oysa ki eve giderken yolduğum çiçekleri sanki onun elinden almış gibi kurutuyor, hıçkırıklarla akan gözyaşlarım eşliğinde bağrıma basıyordum. daha sonraysa gözyaşlarımla ıslanan bu çiçekleri, sınıf arkadaşlarımın yaşıma aldanmadan onunla bana mutlu bir ömür diledikleri hatıra defterimin arasına koyuyordum. üstelik onun yazdığı sayfaya özel ihtimam gösterip, renkli yapışkan harflerle adını bile yazmıştım.



ama yine de sınıfın kıpraşık kızlarından birinin doğum gününde onunla dans etmiş olması bile bir ihanet nedeniydi benim için. aşkımın ihtirasını varın siz hesap edin.



esas oğlanımızın yakışıklı oluşu başıma iş açmıştı. her genç kız adayı gibi biz de ilgimizi karşı cinse yöneltmiş, o gün bu gündür de çekmemiştik bu ilgiyi üzerlerinden. ama bir sorun vardı, başka sınıf arkadaşlarım da ona yazıyordu. 



neyse ki ben işini bilen bir aşıktım. çünkü planımı tecrübelerimden yola çıkarak yapacaktım ve bir kez olsun tökezlemeden finişi göğüsleyecektim.

öyle de oldu. her kadın gibi ben de güce ve statüye tapardım, üstelik de bunun emarelerini birinci sınıfta sınıf başkanına aşık olarak göstermiştim. yalnız o zaman hesaba katmadığım bir şey vardı ki, o da buruşuk bir kağıda 'seni seviyorum t....' diyerekten aşkımı kağıtlara döktüğüm notun kuzenim tarafından bulunacağıydı.


düz mantık konusunda ödüllü bir beyin olmamdan mütevellit, aynı hataya o kızın da düşeceğini öngördüm. neticede, gençtik güzeldik herkesi üzerdik; amma ve lakin aşkımızı buruşuk kağıtlara yazıp kalemliklerimizde taşırdık.

o gün kararlıydım, hırslıydım ve planım için uygun vakit kolluyordum. derken sınıfta kimsenin olmayışını fırsat bilip kızın sırasına bir kaplan misali atılıp aşk zulasını -kalemliğini- yokladım. ve BİNGO! kerem'e olan aşkını yazdığı not avcumun içindeydi artık. kaçış yoktu. benim olana, ya da olacağa göz koyarsa olacağı buydu. artık geleceğini ellerimde tutuyordum kızın ve ipini çekmekte de tereddüt dahi etmeyecektim.


tüm sinsiliğimi toplayıp öğle arasında kerem'e yetiştim. şu an önümde tek bir sorun vardı, o da bunu kerem'e nasıl gösterecek ve o kızın üzerine salacaktım. beynimde dolanan tilkiler sağolsun, anında elimi montunun şapkasına attım ve sanki kağıdı ordan alıyormuş gibi yaptım. tüm şaşkınlığımı takınıp 'aaa, bak ne buldummm' diyerek kağıdı gözüne soktum. yetmedi okudum, yetmedi güldüm, yetmedi alay ettim, yetmedi doldurdum.


sonuçta ben kimin yazdığını biliyordum ama bu o kızı rencide edebileceğim bir bilgi değildi. yavrusunu korumaya çalışan bir aslan gibi öğleden sonra derse gittiğimizde herkesin yazılarına bakacağımı ve bunu kimin yazdığını bulacağımı da laf arasına sıkıştırdım. tabi o bir saati ağzım kulaklarımda, tıkınarak geçirdiğimi tahmin etmek zor değil.


öğleden sonra bana sadece 'finish her!' hamlesini yapmak kalmıştı. yazının sahibini elimle koymuş gibi bir kaç denemede bulmam, bu dedikoduyu sınıfta yaymam, kızın deli gibi utanmasını sağlamam onun kerem'i sevdiğini her kız buluşmasında duymamın önünü almıştı. dahası, kız bu kadar utandıktan sonra bu konuyu tamamen rafa kaldırmıştı ve kerem sadece benim kız muhabbetlerimin baş kahramanı olmuştu. nihohoy!


not: 11 yaşındaysanız ve aşıksanız, hayat çok acımasız olabilir. ya da ben olabilirim, bilemedim asdfghj

3 Mayıs 2011 Salı

sarı canını senin ^.^

size biraz sıkrinşat getirdim. alalı çok oldu ama temizleyip hazırlamak bu güne kısmetmiş asdfgh allaam şunun tatlılığına bak, cidden de sarı canını senin asdfgh


























*how i met your mother 2. sezon da, 10. bölümdü sanırsam, tam şaapamadım şimdi asdfghj

8 Nisan 2011 Cuma

arabesk anlar (öf)



* bu yazı, suya yazılmıştır. şaka lan şaka, sadece akşam dokuz civarı yazdım ama aazına vurduğumun internetinde sorun çıktı. postlamak bu saate kısmetmiş cicişler asdfgh


dırı-raaağğğğmmm ram, dattt dattt dammmmm
-bu işte arabesk modumun fon müziği, nasıl ama hehe-

şu postu bir saat önce girseydim size yakın zamanda yaptığım şapşallıkları anlaticektim ama ne var ki kader ağlarını ördü ve ben çok gerildim be blog yaa. şu an açtım yuutubdan kısmetsizim şarkısını, onu dinliyorum. bu da demek oluyor ki SIYIRDIM blog! deli manyak kafayı yedim. tabiri gördün dimi, onun bile ayarı şaştı tövbeler olsun ahaha

-offf petek allah belanı versin, dinledikçe mal mal gülüyorum ahaha-

neyse efendim gelelim konumuza: neden böyle efkarlandım?

öncelikle perşembe günü son sınava da girip vizeleri sağ salim atlatmış olucam ve de eve gidicem. şimdiden canım arkadaşlarımla buluşma ayarlamaya çalışıyorum ve fakat olmuyor blog, olmuyor. çocuğum gibi sevdiğim -yavrum- arkadaşımın vizeleri pazartesi başlıyor ve de hafta sonları bilgisayar kursuna gittiği için teaa 25inde gelebiliyor. peki ben ne zaman dönüyorum, 24ünde!!!

'merve çok canım sıkkın mutlaka görüşelim'ci arkadaşlarımdan birini de giderken yanımda götüreyim diye planlıyordum. 3 saatlik yolculuğu film izleyerek geçirmektense dedikodu yaparız, hem o da rahatlar diyordum peki ne oldu blog? sevgilisi geliyor!!! haliyle bu da iptal

vize zamanlarımızın farklı olması sebebiyle yakın zamanda görüşemediğimiz geçen seneki ev arkadaşımla görüşeyim dedim. ki ağzıma sıçıp bi de trip yapıyor ayarlayamadık diye, allahım allahım. peki sonuç ne? 'iyi yavrum ben de izmirdeyim. yeni indim' !!! (tabi ki ben izmirde değilim)

canım cicim biricik arkadaşım, kıvırcığım marulum nihayet isveç'ten döndü ve fakat vizelerim bu sefer gerçekten kol gibi oldugu için erteledik daha uygun zamana. peki burdan aldığım yanıt nedir? 'ama eve geldim ben yavrucum :((((' !!!

kardeşim olucak o istanbul gezentisi eşek ne yapıyor dedim. demez olaydım blog! yine konser yine eğlence yine kop kop! oy ben nidem, nasıl idem vallaha dıkandım! bu kız bi yerinde durmuyor, nasıl bir bünye nasıl bir enerji? annem bunu emzirmemiş, bildiğin börnü damacanaya basıp ağzına hat çekmiş gibi, bu ne bitmek bilmez enerji be eşşoolusu!

gelelim son etkene: ev arkadaşımın dün sevgilisi geldi ve tüm gün boyunca boktan bi sebep yüzünden kavga etmişler. tabi ben ilk sınavdan çıktıktan sonra baktım ikinci sınav bi tarafımda patlayacak, mide ağrımı bahane edip acilin yolunu tuttuğum ve de bir güzel bünyeyi deldirip serumu yediğimden mütevellit bunlardan akşam haberim oldu. kızımız yavrumuz eve bi geldi, gözler kıpkırmızı. gece 2'ye kadar saçmaladı, ağladı, sevgilisiyle kavga etti, yemek yemedi. tabi bir gece öncesi ben ondan da beter saçmaladığım ve de bu melek tiynetli insan benim kusmuğumu bile temizlediği için yardımlarımı esirgemedim :D yalnız benim 'hooop uçak geliyoooo. hanimiş iniş pistimiz?' diyerek bir yemek yedirme çabam var ki, emin olunuz takdire şaaayan asdfgh neyse efendim bugün de kızımızın sevgilisi yaptığı eşekliği anlamış, dünkü 'ne yap et, kendini affettir. bak bu kız bana resmen annelik yapıyo, o dağıtırsa beni kim toplucak nannn!' şeklindeki çıkışımı aklının bi köşesine yazmış, eline de hediyesini almış gelmiş. peki ben ne haldeyim? tabip sen elleemeeeğğğ beeğğniiiiğğğm yaaaaraaaağğğğmıııaaağğğğğ ühühühü -asdfgh-

ayrıca kolum morardı, bacağımı bi yere çarpmışım o da kızarmış. pazartesiye 3 sınavım var. cuma cuma evde pinekliyorum. tatil dönüşü yapacağım sunum ve yazacağım rapor için okunması gereken 6 kitap ellerimden öper. materyal tasarlamam lazım, daha fikrim yok. sıra bana gelmez nasılsa yeaa diyerekten hazırlamadığım başka bir sunumum da hazırlanacak. bahar şenlikleri yaklaşıyor. onu geçtim doğum günüm yaklaşıyor. bazı insanları hiç sevmiyorum, dibimde bitiyorlar. bazılarını çok seviyorum, tırıs tırıs kaçıyorlar ahaha ben yine de mütemadiyen gülüyorum be blog. sonra güldüğüme sinir olup tekrar gülüyorum asdfgh

26 Mart 2011 Cumartesi

mistake

dün sinirden uyuyamadım be blog. ve her zamanki gibi öfkemi yararlı şeylere döndürmeyi düşündüm. yok yok ne temizlik yaptım ne de yemek, bilemedin. ki bu durumda en birinci ben oldum. hayır şizofren falan değilim tabi ki de eğlence anlayışım farklı. kendim güleyim diye espri yaparım hep. ama bunu kimseye söylemem, sen de çaktırma e mi? sçs ahaha

neyse. izlenicek filmler listem bir hayli kalabalıktı ama hata kaza bi drama denk gelirim de cırlarım diye ne zamandır izleyeyim deyip durduğum how i met your mother'a sardım. cidden sardım çünkü bi oturuşta bi sezonu bitirdim. yani hesap et artık ne kadar kızmışım ehehe

paragrafları da hep gülerek bitiriyorum, sabah şekeri gibiyim yine. ve geliyorum sadede blog.

yazının devamı bol miktarda spoiler içerir ;)

lily marshall 'la evlilik öncesi hafif tozutur. sanki her şey bi anda değişecek aküü, neden pisikolojisi bozulduysa artık. resme meraklı bir taze olduğundan teaa ebesinin nikahında bir yerde bi sınava giricektir. ama ne yazık ki evden kaçarken -ehehe- lastik patlar ve ilkyardım olarak ted'i arar. garibim zaten şamar oğlanı gibin olduğundan doloylu tez yetişir ve lastiği değiştirir. öncesinde 'bu bir işaret, gitmemeliyim' diyen lily yellozu fikir değiştirir ve buna karşılık şu diyalog gelişir:

Ted: No, it's not an adventure, it's a mistake!
Lily: OK, yes it's a mistake. I know it's a mistake, but there are certain things in life where you know it's a mistake but you don't really know it's a mistake because the only way to really know it's a mistake is to make the mistake and look back and say 'yep, that was a mistake.' So really, the bigger mistake would be to not make the mistake, because then you'd go your whole life not knowing if something is a mistake or not. And dammit, I've made no mistakes! I've done all of this; my life, my relationship, my career, mistake-free. Does any of this make sense to you?
Ted: I dunno, you said mistake a lot.

tam 'kız haklı beyler!' derken ted'in onca lafı piç etmesi de paha biçilemez yannız!

eğer bişey anlamadık diyen varsa da sabah sabah beni uğraştırmayın, açın izleyin laynn asdfghj

nağber

şu yazıyla alakalı görsel ararken yanılmıyorsam deviantartta bulmuştum bu fotoğrafı. ve çocukluğuma inanılmaz benziyor. burun, dudak falan aynı ben. gözler, aynı 'kaşsız' durum ehehe hatta ben miyim yoksa demedim değil. ve evet, çok seviyorum ^.^


bi de bir tablo var ki benle özdeşleşmeli bence. zerrin tekindoru sevdiğimi söylemiş miydim, ehe. saçlarım gece mavisi olduğuna göre tabi kiğğğ soldaki =))




bu fotoğrafı yıllar önce vatan gazetesinin ekinde görmüştüm, sanem altan röportajı. orijinali de şu an panomda asılı bulunmakta. bu da demek oluyor ki sevdiğim şeylere çok bağlıyım. ilerideki evime de bu portrelerden birini almaya and içtim ehehe


gece gece bu mu geldi aklına derseniz:

- evet!!! noğğğlmuş?!   (ahaha)

10 Mart 2011 Perşembe

test ettim, onaylıyorum

of tamam bağırmayın, böyle genellemeler bence de pek güvenilir değil ama nağpiim, müzik grubu araştırırken karşıma çıktı aura testi ehehaa benim bi günahım yok. rengi de maviymiş, hayırlı olsun :D



auram: Mavi

Hayata serin kanlı yaklaşıyorsunuz. (yılan gibiyim) 

Sıcak haller size göre değil. (yazları sevmem)

Mantığın yönettiği bir yaşam çizginiz var. (bir nevi bayan mantık)

Olmadık hayaller kurmuyorsunuz ama bu pek çoklarının hayal ettikleri şeylere sizin onlardan hızlı ulaşmayacağınız anlamına gelmiyor. (maşallah deyin ezikler!1!!)

Planlar, programlarla konuşuyorsunuz. (hindi gibi düşünüyosun desene)

Kimsenin sizin hakkınızda söylediklerine kulak asmıyorsunuz. (owww yes)

Mantıklı ilişkiler, akıllıca adımlar sayesinde kariyerinizde hızla yükseliyorsunuz. (kariyerimi eşekler tepsin yaa, of)

Dostlar arasında güvenilir bir konumunuz var. (daha çok 31 derece doğu meridyeni)

Düşmanlarınız ise öngörülemez gücünüz karşısında afallıyorlar. (vay amk sayın seyirciler)

Asla şiddete başvurmuyorsunuz, ama istemeseniz de adımlarınız kıvılcımlar çaktırabiliyor (yürüyen gudubet ahaha)



tamam itiraf ediyorum, daha önce bi kez daldım şu msn'in testler bölümüne. allah belamı versin ben öss için bi kadar harıl harıl soru işaretlemedim. nasıl bi azim, nasıl bi hırstır bu. sonuçlarını da okurum diye bu yere kopyalamıştım. durun onları da koycam :D


Sanatçı Ruhlu (ruhum artiz, annadınız mı!)

Sizin ruhunuzda sanatçılık var. Bir manzara seyretmektense bazen size gerçeküstü bir manzara resmine bakmak daha fazla keyif verir çünkü sanat çoğu zaman gerçekten daha kusursuzdur. Genellikle hayalinizde bir karakter yaratırsınız ve önce ona aşık olursunuz sonra da gerçek hayattan biriyle karşılaştığınızda hayalinizdekine ne kadar benzeyip benzemediğine bakarsınız. Bu yüzden çoğu kez olduğundan başka gözüken kişiler size çekici gelir çünkü bu türdeki kişiler sizin hayalinizdeki kişiyi azçok algılarlar ve kendilerini ona benzer bir karakter olarak gösterirler. "Tanıdığımı sanmıştım" lafı sizin genelde ilişkilerinizin bitiminde kullandığınız bir sözdür. Sizin gibi sanatçı ruhlu ve sevmeye açık birinin kalbini kazanmak her ne kadar kolay olsa da bunu sürekli kılabilecek kişi hayalinizdeki mükkemel sevgiliyi unutturup size gerçekliğin güzelliğini gösterebilecek kişidir. Bu kişiyi tanıdığınızda onu hatalarıyla sevmeyi öğreneceksiniz.
(yeak yea)

Aşk yolunuzu gözlüyor (daha çok 'nah' yapıyor olmasın)

Aşk sizi bekliyor. Özünüzde onu besleyecek her şeye sahip olduğunuzu biliyor. Kapılarınızı kapattığınız için size dokunamıyor. Savunma duvarlarınızı yükselttiğiniz için sizi göremiyor. Ama biliyor ki siz iç evinizde, yalnızlık adını verdiğiniz odada bir şeyler beklemektesiniz. Oysa aşk ancak siz yola çıktığınızda bulunabilecek bir şey. Kendiliğinden kalkıp gelmeyecek yanınıza. Emek isteyecek, yorgunluk isteyecek... Ter kokunuza karışacak onun büyülü kokusu... Kalkın yerinizden, perdeleri açın gözlerinizdeki, göreceksiniz aşkın yolunuzu nasıl da sabırsızlıkla gözlediğini... 



(burda sezen aksu'da aşktan ne haber girer, ayy çok romantihhh)

James Dean (bu testi hatırlamıyorum)

İnsanlar sizin yanınızdayken kendilerini evlerinde hissediyorlar. Çocukluklarına ve gençliklerine fütursuzca dönme ihtimaliyle tanışıyorlar. Bu yüzden sizin yanınızdayken sınırlar ortadan kalkıyor, her şey, herkes eşitleniyor. Kimi konularda aşırı iyimser, kimilerindeyse aşırı kötümsersiniz. Hayata ilişkin dengeli bir algılama yetisine sahip olduğunuz söylenemez. Ama bu sizi yaratıcı kılıyor. En akla gelmez şeyler sizden çıkıyor. Kötümserliğinizin de iyimserliğinizin de kaynakları duygularınızın derinliğinden geliyor. Aşka gelince… Bir sahiplik ilişkisine dönüşmedikçe ve başka denizlere açılmanıza izin verildikçe birini sevmeye devam edebilirsiniz. Ama sizi bir eve, yuvaya bile olsa bağlayabilecek her şey en güzel düşlerinizi bile karabasana dönüştürebilir…
(başlarda iyiydin ama sonradan bozdun bebeyim, benim gibi sadık köpek tıynetli insana hakaret lan bu, bi sigigit çay koy!)

içimdeki çocuk: 12-18 yaş grubu (bildiğin ergen yeaa)

İçinizdeki çocuk bir ergen. Bağımsızlıkla güvenlik duygusu arasında sıkışıp kalmış sanki biraz. Bir yanı eğleniyor, bir yanı isyankar. Bir yanı güvenmek istiyor, bir yanı çekip gitmek. Bir yanı sorumluluk alıyor, diğer yanı serserilik etmeye devam etmek istiyor. Arada kalan ise siz, yani o çocuğun büyümüş hali oluyor. Kolay değil içinizdeki çocukla baş etmek. Hele o sizin tam anlamıyla büyümenize bu kadar itiraz ederken. Kriz zamanlarında mücadelenin boyutları iyiden iyiye keskinleşiyor. Ama idare ediyorsunuz, hem de karşılıklı olarak. Kimi zaman o sizi kurtarıyor çocukluğun kıvrak ve açık zekasıyla, kimi zaman siz onu koruyorsunuz olumsuz büyüklerin şerlerinden...
(nasıl çelişiğim ya, nassıılll)

 Vals
(sen bunu yap bari diyür)

Klasik ama ateşli… Toplum içinde yaşanan bir ilişkinin tüm gerilimleri, zirve ve düşüş noktalarını teatral bir şekilde resmediyor vals. Siz mutlaka bir partneriniz olsun istiyorsunuz dans ederken. Size ve hareketlerinize karşı duyarlı, müziği ve ortamı sizinle birlikte yorumlayıp harekete dönüştürecek, bedenin hareketlerini sizinle aynı sözlükten öğrenmiş bir eş… Vals tam size göre bir dans, tabii tek şartla: (Bunu kızlar için söylüyoruz) Biliyorsunuz erkekler bu konuda bir miktar çekingen, önce onlara dansta cesaret kitabını okutmak gerekiyor (Kızlara söylüyoruz, erkekler siz anlayın.)
(kadın dergileri bok yemiş yannız, nasıl yavşak bir üslup bu)

  işte böyle sayın seyirciler. iyi olan kısımları aynen ben, kötüleri ise katiyyyen kabul etmiycim orhan etmiycim kuzum!