dün sinirden uyuyamadım be blog. ve her zamanki gibi öfkemi yararlı şeylere döndürmeyi düşündüm. yok yok ne temizlik yaptım ne de yemek, bilemedin. ki bu durumda en birinci ben oldum. hayır şizofren falan değilim tabi ki de eğlence anlayışım farklı. kendim güleyim diye espri yaparım hep. ama bunu kimseye söylemem, sen de çaktırma e mi? sçs ahaha
neyse. izlenicek filmler listem bir hayli kalabalıktı ama hata kaza bi drama denk gelirim de cırlarım diye ne zamandır izleyeyim deyip durduğum how i met your mother'a sardım. cidden sardım çünkü bi oturuşta bi sezonu bitirdim. yani hesap et artık ne kadar kızmışım ehehe
paragrafları da hep gülerek bitiriyorum, sabah şekeri gibiyim yine. ve geliyorum sadede blog.
yazının devamı bol miktarda spoiler içerir ;)
lily marshall 'la evlilik öncesi hafif tozutur. sanki her şey bi anda değişecek aküü, neden pisikolojisi bozulduysa artık. resme meraklı bir taze olduğundan teaa ebesinin nikahında bir yerde bi sınava giricektir. ama ne yazık ki evden kaçarken -ehehe- lastik patlar ve ilkyardım olarak ted'i arar. garibim zaten şamar oğlanı gibin olduğundan doloylu tez yetişir ve lastiği değiştirir. öncesinde 'bu bir işaret, gitmemeliyim' diyen lily yellozu fikir değiştirir ve buna karşılık şu diyalog gelişir:
Ted: No, it's not an adventure, it's a mistake!
Lily: OK, yes it's a mistake. I know it's a mistake, but there are certain things in life where you know it's a mistake but you don't really know it's a mistake because the only way to really know it's a mistake is to make the mistake and look back and say 'yep, that was a mistake.' So really, the bigger mistake would be to not make the mistake, because then you'd go your whole life not knowing if something is a mistake or not. And dammit, I've made no mistakes! I've done all of this; my life, my relationship, my career, mistake-free. Does any of this make sense to you?
Ted: I dunno, you said mistake a lot.
tam 'kız haklı beyler!' derken ted'in onca lafı piç etmesi de paha biçilemez yannız!
eğer bişey anlamadık diyen varsa da sabah sabah beni uğraştırmayın, açın izleyin laynn asdfghj
26 Mart 2011 Cumartesi
nağber
şu yazıyla alakalı görsel ararken yanılmıyorsam deviantartta bulmuştum bu fotoğrafı. ve çocukluğuma inanılmaz benziyor. burun, dudak falan aynı ben. gözler, aynı 'kaşsız' durum ehehe hatta ben miyim yoksa demedim değil. ve evet, çok seviyorum ^.^
bi de bir tablo var ki benle özdeşleşmeli bence. zerrin tekindoru sevdiğimi söylemiş miydim, ehe. saçlarım gece mavisi olduğuna göre tabi kiğğğ soldaki =))
bu fotoğrafı yıllar önce vatan gazetesinin ekinde görmüştüm, sanem altan röportajı. orijinali de şu an panomda asılı bulunmakta. bu da demek oluyor ki sevdiğim şeylere çok bağlıyım. ilerideki evime de bu portrelerden birini almaya and içtim ehehe
gece gece bu mu geldi aklına derseniz:
- evet!!! noğğğlmuş?! (ahaha)
bi de bir tablo var ki benle özdeşleşmeli bence. zerrin tekindoru sevdiğimi söylemiş miydim, ehe. saçlarım gece mavisi olduğuna göre tabi kiğğğ soldaki =))
bu fotoğrafı yıllar önce vatan gazetesinin ekinde görmüştüm, sanem altan röportajı. orijinali de şu an panomda asılı bulunmakta. bu da demek oluyor ki sevdiğim şeylere çok bağlıyım. ilerideki evime de bu portrelerden birini almaya and içtim ehehe
gece gece bu mu geldi aklına derseniz:
- evet!!! noğğğlmuş?! (ahaha)
10 Mart 2011 Perşembe
test ettim, onaylıyorum
of tamam bağırmayın, böyle genellemeler bence de pek güvenilir değil ama nağpiim, müzik grubu araştırırken karşıma çıktı aura testi ehehaa benim bi günahım yok. rengi de maviymiş, hayırlı olsun :D
auram: Mavi
Hayata serin kanlı yaklaşıyorsunuz. (yılan gibiyim)
Sıcak haller size göre değil. (yazları sevmem)
Mantığın yönettiği bir yaşam çizginiz var. (bir nevi bayan mantık)
Olmadık hayaller kurmuyorsunuz ama bu pek çoklarının hayal ettikleri şeylere sizin onlardan hızlı ulaşmayacağınız anlamına gelmiyor. (maşallah deyin ezikler!1!!)
Planlar, programlarla konuşuyorsunuz. (hindi gibi düşünüyosun desene)
Kimsenin sizin hakkınızda söylediklerine kulak asmıyorsunuz. (owww yes)
Mantıklı ilişkiler, akıllıca adımlar sayesinde kariyerinizde hızla yükseliyorsunuz. (kariyerimi eşekler tepsin yaa, of)
Dostlar arasında güvenilir bir konumunuz var. (daha çok 31 derece doğu meridyeni)
Düşmanlarınız ise öngörülemez gücünüz karşısında afallıyorlar. (vay amk sayın seyirciler)
Asla şiddete başvurmuyorsunuz, ama istemeseniz de adımlarınız kıvılcımlar çaktırabiliyor (yürüyen gudubet ahaha)
tamam itiraf ediyorum, daha önce bi kez daldım şu msn'in testler bölümüne. allah belamı versin ben öss için bi kadar harıl harıl soru işaretlemedim. nasıl bi azim, nasıl bi hırstır bu. sonuçlarını da okurum diye bu yere kopyalamıştım. durun onları da koycam :D
Sanatçı Ruhlu (ruhum artiz, annadınız mı!)
Sizin ruhunuzda sanatçılık var. Bir manzara seyretmektense bazen size gerçeküstü bir manzara resmine bakmak daha fazla keyif verir çünkü sanat çoğu zaman gerçekten daha kusursuzdur. Genellikle hayalinizde bir karakter yaratırsınız ve önce ona aşık olursunuz sonra da gerçek hayattan biriyle karşılaştığınızda hayalinizdekine ne kadar benzeyip benzemediğine bakarsınız. Bu yüzden çoğu kez olduğundan başka gözüken kişiler size çekici gelir çünkü bu türdeki kişiler sizin hayalinizdeki kişiyi azçok algılarlar ve kendilerini ona benzer bir karakter olarak gösterirler. "Tanıdığımı sanmıştım" lafı sizin genelde ilişkilerinizin bitiminde kullandığınız bir sözdür. Sizin gibi sanatçı ruhlu ve sevmeye açık birinin kalbini kazanmak her ne kadar kolay olsa da bunu sürekli kılabilecek kişi hayalinizdeki mükkemel sevgiliyi unutturup size gerçekliğin güzelliğini gösterebilecek kişidir. Bu kişiyi tanıdığınızda onu hatalarıyla sevmeyi öğreneceksiniz.(yeak yea)
Aşk yolunuzu gözlüyor (daha çok 'nah' yapıyor olmasın)
Aşk sizi bekliyor. Özünüzde onu besleyecek her şeye sahip olduğunuzu biliyor. Kapılarınızı kapattığınız için size dokunamıyor. Savunma duvarlarınızı yükselttiğiniz için sizi göremiyor. Ama biliyor ki siz iç evinizde, yalnızlık adını verdiğiniz odada bir şeyler beklemektesiniz. Oysa aşk ancak siz yola çıktığınızda bulunabilecek bir şey. Kendiliğinden kalkıp gelmeyecek yanınıza. Emek isteyecek, yorgunluk isteyecek... Ter kokunuza karışacak onun büyülü kokusu... Kalkın yerinizden, perdeleri açın gözlerinizdeki, göreceksiniz aşkın yolunuzu nasıl da sabırsızlıkla gözlediğini...
(burda sezen aksu'da aşktan ne haber girer, ayy çok romantihhh)
James Dean (bu testi hatırlamıyorum)
İnsanlar sizin yanınızdayken kendilerini evlerinde hissediyorlar. Çocukluklarına ve gençliklerine fütursuzca dönme ihtimaliyle tanışıyorlar. Bu yüzden sizin yanınızdayken sınırlar ortadan kalkıyor, her şey, herkes eşitleniyor. Kimi konularda aşırı iyimser, kimilerindeyse aşırı kötümsersiniz. Hayata ilişkin dengeli bir algılama yetisine sahip olduğunuz söylenemez. Ama bu sizi yaratıcı kılıyor. En akla gelmez şeyler sizden çıkıyor. Kötümserliğinizin de iyimserliğinizin de kaynakları duygularınızın derinliğinden geliyor. Aşka gelince… Bir sahiplik ilişkisine dönüşmedikçe ve başka denizlere açılmanıza izin verildikçe birini sevmeye devam edebilirsiniz. Ama sizi bir eve, yuvaya bile olsa bağlayabilecek her şey en güzel düşlerinizi bile karabasana dönüştürebilir… (başlarda iyiydin ama sonradan bozdun bebeyim, benim gibi sadık köpek tıynetli insana hakaret lan bu, bi sigigit çay koy!)
içimdeki çocuk: 12-18 yaş grubu (bildiğin ergen yeaa)
İçinizdeki çocuk bir ergen. Bağımsızlıkla güvenlik duygusu arasında sıkışıp kalmış sanki biraz. Bir yanı eğleniyor, bir yanı isyankar. Bir yanı güvenmek istiyor, bir yanı çekip gitmek. Bir yanı sorumluluk alıyor, diğer yanı serserilik etmeye devam etmek istiyor. Arada kalan ise siz, yani o çocuğun büyümüş hali oluyor. Kolay değil içinizdeki çocukla baş etmek. Hele o sizin tam anlamıyla büyümenize bu kadar itiraz ederken. Kriz zamanlarında mücadelenin boyutları iyiden iyiye keskinleşiyor. Ama idare ediyorsunuz, hem de karşılıklı olarak. Kimi zaman o sizi kurtarıyor çocukluğun kıvrak ve açık zekasıyla, kimi zaman siz onu koruyorsunuz olumsuz büyüklerin şerlerinden... (nasıl çelişiğim ya, nassıılll)
Vals (sen bunu yap bari diyür)
Klasik ama ateşli… Toplum içinde yaşanan bir ilişkinin tüm gerilimleri, zirve ve düşüş noktalarını teatral bir şekilde resmediyor vals. Siz mutlaka bir partneriniz olsun istiyorsunuz dans ederken. Size ve hareketlerinize karşı duyarlı, müziği ve ortamı sizinle birlikte yorumlayıp harekete dönüştürecek, bedenin hareketlerini sizinle aynı sözlükten öğrenmiş bir eş… Vals tam size göre bir dans, tabii tek şartla: (Bunu kızlar için söylüyoruz) Biliyorsunuz erkekler bu konuda bir miktar çekingen, önce onlara dansta cesaret kitabını okutmak gerekiyor (Kızlara söylüyoruz, erkekler siz anlayın.) (kadın dergileri bok yemiş yannız, nasıl yavşak bir üslup bu)
işte böyle sayın seyirciler. iyi olan kısımları aynen ben, kötüleri ise katiyyyen kabul etmiycim orhan etmiycim kuzum!
Sizin ruhunuzda sanatçılık var. Bir manzara seyretmektense bazen size gerçeküstü bir manzara resmine bakmak daha fazla keyif verir çünkü sanat çoğu zaman gerçekten daha kusursuzdur. Genellikle hayalinizde bir karakter yaratırsınız ve önce ona aşık olursunuz sonra da gerçek hayattan biriyle karşılaştığınızda hayalinizdekine ne kadar benzeyip benzemediğine bakarsınız. Bu yüzden çoğu kez olduğundan başka gözüken kişiler size çekici gelir çünkü bu türdeki kişiler sizin hayalinizdeki kişiyi azçok algılarlar ve kendilerini ona benzer bir karakter olarak gösterirler. "Tanıdığımı sanmıştım" lafı sizin genelde ilişkilerinizin bitiminde kullandığınız bir sözdür. Sizin gibi sanatçı ruhlu ve sevmeye açık birinin kalbini kazanmak her ne kadar kolay olsa da bunu sürekli kılabilecek kişi hayalinizdeki mükkemel sevgiliyi unutturup size gerçekliğin güzelliğini gösterebilecek kişidir. Bu kişiyi tanıdığınızda onu hatalarıyla sevmeyi öğreneceksiniz.(yeak yea)
Aşk yolunuzu gözlüyor (daha çok 'nah' yapıyor olmasın)
Aşk sizi bekliyor. Özünüzde onu besleyecek her şeye sahip olduğunuzu biliyor. Kapılarınızı kapattığınız için size dokunamıyor. Savunma duvarlarınızı yükselttiğiniz için sizi göremiyor. Ama biliyor ki siz iç evinizde, yalnızlık adını verdiğiniz odada bir şeyler beklemektesiniz. Oysa aşk ancak siz yola çıktığınızda bulunabilecek bir şey. Kendiliğinden kalkıp gelmeyecek yanınıza. Emek isteyecek, yorgunluk isteyecek... Ter kokunuza karışacak onun büyülü kokusu... Kalkın yerinizden, perdeleri açın gözlerinizdeki, göreceksiniz aşkın yolunuzu nasıl da sabırsızlıkla gözlediğini...
(burda sezen aksu'da aşktan ne haber girer, ayy çok romantihhh)
James Dean (bu testi hatırlamıyorum)
İnsanlar sizin yanınızdayken kendilerini evlerinde hissediyorlar. Çocukluklarına ve gençliklerine fütursuzca dönme ihtimaliyle tanışıyorlar. Bu yüzden sizin yanınızdayken sınırlar ortadan kalkıyor, her şey, herkes eşitleniyor. Kimi konularda aşırı iyimser, kimilerindeyse aşırı kötümsersiniz. Hayata ilişkin dengeli bir algılama yetisine sahip olduğunuz söylenemez. Ama bu sizi yaratıcı kılıyor. En akla gelmez şeyler sizden çıkıyor. Kötümserliğinizin de iyimserliğinizin de kaynakları duygularınızın derinliğinden geliyor. Aşka gelince… Bir sahiplik ilişkisine dönüşmedikçe ve başka denizlere açılmanıza izin verildikçe birini sevmeye devam edebilirsiniz. Ama sizi bir eve, yuvaya bile olsa bağlayabilecek her şey en güzel düşlerinizi bile karabasana dönüştürebilir… (başlarda iyiydin ama sonradan bozdun bebeyim, benim gibi sadık köpek tıynetli insana hakaret lan bu, bi sigigit çay koy!)
içimdeki çocuk: 12-18 yaş grubu (bildiğin ergen yeaa)
İçinizdeki çocuk bir ergen. Bağımsızlıkla güvenlik duygusu arasında sıkışıp kalmış sanki biraz. Bir yanı eğleniyor, bir yanı isyankar. Bir yanı güvenmek istiyor, bir yanı çekip gitmek. Bir yanı sorumluluk alıyor, diğer yanı serserilik etmeye devam etmek istiyor. Arada kalan ise siz, yani o çocuğun büyümüş hali oluyor. Kolay değil içinizdeki çocukla baş etmek. Hele o sizin tam anlamıyla büyümenize bu kadar itiraz ederken. Kriz zamanlarında mücadelenin boyutları iyiden iyiye keskinleşiyor. Ama idare ediyorsunuz, hem de karşılıklı olarak. Kimi zaman o sizi kurtarıyor çocukluğun kıvrak ve açık zekasıyla, kimi zaman siz onu koruyorsunuz olumsuz büyüklerin şerlerinden... (nasıl çelişiğim ya, nassıılll)
Vals (sen bunu yap bari diyür)
Klasik ama ateşli… Toplum içinde yaşanan bir ilişkinin tüm gerilimleri, zirve ve düşüş noktalarını teatral bir şekilde resmediyor vals. Siz mutlaka bir partneriniz olsun istiyorsunuz dans ederken. Size ve hareketlerinize karşı duyarlı, müziği ve ortamı sizinle birlikte yorumlayıp harekete dönüştürecek, bedenin hareketlerini sizinle aynı sözlükten öğrenmiş bir eş… Vals tam size göre bir dans, tabii tek şartla: (Bunu kızlar için söylüyoruz) Biliyorsunuz erkekler bu konuda bir miktar çekingen, önce onlara dansta cesaret kitabını okutmak gerekiyor (Kızlara söylüyoruz, erkekler siz anlayın.) (kadın dergileri bok yemiş yannız, nasıl yavşak bir üslup bu)
işte böyle sayın seyirciler. iyi olan kısımları aynen ben, kötüleri ise katiyyyen kabul etmiycim orhan etmiycim kuzum!
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)